Yıl 1994 internet ve akıllı telefonların olmadığı zamanlardı. Türkiye’den eşimle birlikte doktora eğitimim için gurbette ki hikayemizi yaşamaya gittik. İngiltere’deki yeni evimize alıştıktan kısa bir süre sonra eşimin hamile olduğu haberini aldık. Burada her hamile kadını takip eden bir ebe vardı. Eşimin hamilelik süreci ilerlediğinde ailemizin ebesi görüşmelerin sıklaşacağını ve artık 2 hafta da bir kendisini görmemiz gerektiğini söyledi ve rutin muayeneleri ve tetkikleri yapmaya devam etti. Zira tüm bu kontroller ve işlemler bir yabancı öğrenci olduğum İngiltere de ücretsiz yapılıyordu.
“Kadın bir doğum yapıyorsa doğumhane kapısında bekleyen dokuz doğurur”
23 Ocak 1995 gecesi başlayan sancı ve bir saat sonra da suyun gelmesi ile artık doğumun başladığını düşünüp hastanenin yolunu tuttuk. Oradaki karşılama ve devamında gelen süreci baştan sona heyecan içinde ve bizzat doğuma girerek de yaşadığım için “kadın bir doğum yapıyorsa doğumhane kapısında bekleyen dokuz doğurur” sözünü “içeri giren baba da 19 doğuruyor” gerçeğini bizzat yaşadım. Saatlerce süren bu sancı sürecinde neredeyse hep yanımızda olan bir “ebe” vardı. Ve beklenen an gelip çattı doğumun son aşaması için bizi doğumhaneye götüreceklerini söylediler. O zorlu anlarda “ebe” hem beni hem de eşimi inanılmaz bir şekilde motive ediyor hem de doğumu yaptırıyordu. Bir süre sonra gerçek bir mucizeye kendi gözlerimle şahit oldum ve ilk çocuğum canım kızım doğdu. Doğduğu anda büyük bir mutluluk ve rahatlama yaşamıştık.
“Sizi bu güzel anda bir süre yalnız bırakayım ama döneceğim”
Ebe, sağlıklı olduğunu söylediği bebeğimizi birkaç dakikalığına bize gösterdikten sonra “ben bebeği temizleyip geleceğim” diyerek ayrıldı. Kısa sürede bebeği tertemiz ve sarılmış şekilde annesinin kucağına bıraktı ve bana dönerek “sizi bu güzel anda bir süre yalnız bırakayım ama döneceğim” diyerek bize o anın mutluluğunu yaşama fırsatı verdi.
Bir süre sonra elinde iki fincan ile dönen Baş ebe, “ikinizde çok güzel iş çıkardınız çok güzel bir doğum oldu ve ikinizde çok yoruldunuz biliyorum o yüzden size sıcak çikolata getirdim hem dinlendirir hem de enerji verir” dediğinde benim minnetten gözlerim yaşardı. Bir insan profesyonel mesleğini bu titizlik ve nezakete yapıyorsa bu kesinlikle aldığı maaş ya da para için değildir dedim ve neden bu tür hizmetlerin ülkemin güzel insanlarına gerektiği gibi sunulmadığı için üzüldüm.
''Minnet gözyaşı döken bir baba''
O günün hatırası olsun diye bir fotoğraf çekilmek istediğimi söyledim ebe önce onun fotoğraf çekmesini istediğimi zannettiği için makineyi almaya yöneldiğinde ben hayır sizinle fotoğrafımız olsun istiyorum dediğim hem şaşırdı hem de çok mutlu olarak defalarca bana teşekkür etti. Halbuki yaptıklarından dolayı minnet gözyaşı döken bir baba olarak bu tür profesyonellere hayatımızın her anında her yerinde çok ihtiyacımızın olduğunu bilen bir 4 çocuk babası olarak özellikle ilk ve 2. Doğumlarını İngiltere’de yaşadığım bu tecrübelerin mutlaka Türkiye’de de uygulanması gerektiğini son 2 çocuğumun doğumunu güzel ülkemde yapınca daha iyi anladım.
Bu değişim sürecinde “ebelik” mesleğini iyi öğretip profesyonelliklerine katkı veren herkese şükranlarımı sunuyorum. Umarım torunlarım bu yeni süreçte benim yaşadığım olumlu tecrübeleri yaşayarak dünyaya gelirler.
Sevgilerimle…
Prof. Dr. Mustafa TAŞLIYAN
Comments